Pages

Sunday, August 12, 2012

Pazar pazar icimi cizz ettiren bir haber....


Gezdigim gordugum yerlerdeki sehirlerdeki tarihi atmosferin, bizim gibi yuzyillarca devam etmis bir imparatorluktan sonra kalanlarla karsilastirildiginda neden cok daha fazla oldugunu hep merak etmisimdir eskiden beri. Bugun bu merakima icim cizzz ederek bir cevap aldim. Cumuriyetín ilanindan sonraki 4 sene icinde , hersey o kadar mukemmellesmis ki sonunda sira tarimizin izini silmeye gelmis demek ?!  Meclise sus diye gidip ancak boyle ironik vakalarda hortlayan akildan yoksun zavallilar ! Ne kadar ugrasirsaniz ugrasin, kalplerdeki izi SI-LE-MEZ-SI-NIZ !

Osmanlı eserlerini tahrip etmek kanunen serbestmis ?!
Osmanlı eserleri, Cumhuriyet'in ilanı ile bir bir silinmeye başlandı. Millî hafızamız olan kitabeler başta olmak üzere, Osmanlı'yı hatırlatan her yapıt yok edildi. Bu faaliyetler, 1927'de çıkarılan kanun ile meşrulaştırıldı. Üstelik 1057 sayılı bu kanun hâlâ yürürlükte...
Cumhuriyet'in ilk yıllarında başlayan reddimiras çalışmaları, Anadolu'nun hafızasında hep kötücül bir anıdır. Bu topraklar, tarih yapmış bir medeniyetin izlerinin yok edilmesi ile bulaşıcı bir vandalizmi görmüştür kuşkusuz. Peki, hangi güç buna izin vermiş, kimlerin maziden öç alma gayreti ata yadigârlarını silmiştir hafızamızdan? Bu soruların cevabını öğrenmek için yine 'geçmiş'e bakmak gerekiyor.
Yıl 1927... TBMM II. Dönem Rize Mebusu Ekrem Rize, Meclis çalışmalarında Osmanlı'dan kalan eserleri ortadan kaldırmak için kanun önergesi hazırlar. Tek başına tasarladığı kanun, tükenmek bilmeyen Osmanlı düşmanlığı ile yetmiş üç toplantı sonunda Meclis'ten geçer. 1057 sayılı kanun, Millî Eğitim Bakanlığı'nın gündeminde, 15 Haziran 1927 tarihli ve 608 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanır. Ekrem Rize, yaptığı konuşmada Osmanlı devrine ait tuğra ve levhaların derhal ortadan kaldırılması gerektiğini söyler. Ve şunları kaydeder: "Cumhuriyet fikriyle beslenen bir okulun kapısının üzerinde bir padişahın armasının ve methiyesinin bulunması kadar garip bir manzaraya, başka ülkelerin hemen hiçbirisinde tesadüf edilemez."
Rize, tam anlamıyla mazinin hasmıdır. Yaptığı konuşmalarda Osmanlı'yı cinayet ve şahsî ihtirasların olduğu bir tarih olarak görür. Mesela Fatih Sultan Mehmed, onun nazarında sıradan bir insandır ve yüceltilmesine gerek yoktur. Meclis kürsüsünden padişahlara, saltanata ve hilafete ağır hakaretlerde bulunur. Bu bilgiler, araştırmacı-yazar Osman Öndeş'in kaleme aldığı ve TİMAŞ'tan çıkan "Vurun Osmanlı'ya" kitabında yer alıyor. Öndeş'in böyle bir çalışma yapmasına sebep olan saik, hâlâ yürürlükte olan 1057 sayılı kanun olmuş. Öndeş, kanunu bir milletin kendini inkâr etmesi olarak yorumluyor. Medeniyetimizin 1927 sonrası çok büyük tahribata uğradığını anlatan yazar, bu politikanın onur ve haysiyet kırıcı olduğunu belirtiyor.
Öndeş'e göre kitabında yer verdiği bilgi ve belgeler, İstanbul'un uğradığı yıkımın az bir kısmı. "Çalışma yaptıkça tüylerim diken diken oldu. 'Bu kadar vicdansız ve ahlaksız nasıl olunur?' diye sordum kendi kendime. Padişahlar, bizim şeceremiz. Onların tuğrasını kazıyarak kendimizi inkâr ettik. Bizim millet olarak tarihimiz 1923'ten itibaren mi başlıyor? O tarihten sonra mı dünyaya geldik?" diye soran Öndeş, Bursa ve Edirne'de de büyük tahribatların olduğunu hatırlatıyor. Bu kanun için adeta tek başına mücadele veren Ekrem Rize için ise şu kelimeyi kullanıyor: "Paranoyak!" Osman Öndeş, Meclis düşmanlarının oluşturduğu sıkıntılarla boğuşurken Ekrem Rize'nin 'Osmanlı'dan kalan ne varsa silinsin' diye yasa tasarısıyla durmadan kürsüden çağrıda bulunduğunu kaydediyor. Tarihimizi kazımanın utanç verici olduğunu dile getiren tarihçinin verdiği bilgiler oldukça çarpıcı.

İstanbul valisi, kanuna göre suç işliyor!
1057 sayılı kanuna göre, Osmanlı devlet arması, padişah tuğrası ve kitabe bulunan devlet binalarında görev yapılamaz. Öndeş, trajikomik durumu şöyle anlatıyor: "İstanbul Valiliği kanuna göre Bâbıâli'de oturamaz. Tuğra ve kitabe duruyor çünkü. İstanbul valisi, gülünç ama suç işliyor." Yine Sütlüce'deki III. Selim'in inşa ettirdiği Mühendishane-i Berrî-i Hümayûn, halen İstanbul Asker Alma Bölge Başkanlığı olarak kullanılıyor. Binanın ana kapısında tuğra ve kitabenin olduğuna dikkat çeken Öndeş, "Bu haliyle Millî Savunma Bakanlığı, kanunu ihlal ediyor. Buradaki faaliyetine devam edebilmesi için tuğrayı örtmesi ya da binayı terk etmesi gerekiyor." diye konuşuyor. Kanunun 1927 yılından beri işlediğini anlatan Öndeş, "Millet olarak bu rezaleti görmemezlikten gelemeyiz. Hükümete düşen, geçmişi yok sayan bu kanunu süratle kaldırmaktır." ifadelerini kullanıyor.

Kaynak: Zaman

No comments:

Post a Comment